medyada beraber ve solo şarkılar

Sahneye önce Radikal çıktı: "Şeytan Ayetleri Türkçe'de yayımlanıyor" başlıklı haber, varlığımızı sorgulayan ve "yasal prosedürler"e uymadığımıza göre güvenilir olmadığımızı ima eden bir yaklaşımla kaleme alınmıştı. Görüşüne başvurulan Barbaros Altuğ da müthiş bir saptamada bulunmuş, telif hakkı alınmadıysa çevirinin kalitesinin (özgün metne sadakatinin) garanti edilemeyeceğini ileri sürerek, bugüne dek memlekette copyright'lı boktan çeviri yayımlanmamış gibi yapmıştı.

Diğer gazete ve internet siteleri, ilk günü bu haberi iktibas etmekle geçirdi; uyku mahmurluğu olsa gerek. Temel izlek, bunun bir kamera şakası olabileceğiydi.

Sonra Takvim'in vakti geldi: "Kara Oyun Tutmayacak!" başlıklı haberde "sokağın sesi"ne kulak verilmiş, kışkıracak yer arayanlara kışkırma çağrısı yapılmıştı.

Kayıtlara geçsin diye söyleyelim: Salman Rushdie'den, kitabın Türkçe yayın haklarını hibe etmesini isteyeceğiz. Kitabı basacağız - matbaa hazır, bekliyor (bir nevi wikileaks olmayı -beklentilerin aksine- hiç düşünmemiştik aslında). Bu kitap yüzünden kimsenin canına, sağlığına, malına mülküne kastedilmesine izin vermeyeceğiz - kitabın çevirmen(ler)i gibi, basıldığı yer de gizli kalacak; kitabı Türkiye'deki dağıtım kanallarına ve kitapçılara, yine aynı endişeyle, vermeyeceğiz. Kitap yalnızca doğrudan sipariş yöntemiyle satın alınabilecek. Basım ve gönderi masraflarını karşılamamıza yetecek bir bedeli olacak kitabın. Ve evet, kitabın yazarına telif ücreti ödeyeceğiz (tek merakı bu olanlar: Rahat!).

Bir pişmanlığımızı da itiraf etmek isteriz: kapak konusunda Sabri Gürses'e danışmalıymışız. Ama bu da aramıza erkek sokmak anlamına gelirdi ki, işimize gelmezdi.

Kışkırma meselesine gelince: kışkırmayın. Erken kışkırmanın tedavisi mümkün.

Kitabı "edebiyat dışı" olduğu için basmayacağını söyleyen Can Yayınları yayın yönetmeni kız kardeşimize "haddi lenn!" demekle yetineceğiz.


Kitabın İslam'a hakaret ettiği teranesini bilir bilmez tutturanlara da diyeceğimiz iki çift lafımız var: "şeytan ayetleri" konusu, İslam alimleri tarafından bin yılı aşkın bir süredir tartışılıyor. Kimi bu hikayeyi uydurma buluyor, kimi sahih. Bunun tartışılması kendi içinde bir hakaret değil yani. Siz Tabari'den, İbn Saad'den, Vakıdi'den daha mı Müslümansınız? Nereden belli? Ama asıl mesele bu değil: Rushdie'nin romanı, bir roman. Bir tarih araştırması ya da tezi değil. "Tarihi roman" bile değil. Kurmaca ürünü. Uydurma yani. Adam romancı; üfürmüş kendine göre. Onun için gevşeyin biraz. Kimsenin dinine laf edildiği yok. Gelin de bezik oynayalım, gece çıkıp gezelim.

* * *